-
Sezer KOYUN
Tarih: 26-11-2024 22:00:00
Güncelleme: 01-12-2024 08:06:00
Sabah erkenden uyanıyorum, kettle’ın düğmesine basıyorum.
Su kaynıyor ama; çayın altını açmaya korkuyorum.
Elektrik faturası, geçen ay yine canımı sıktı.
“Bu ay iki bardak çayla idare edeyim,” diye düşünüyorum.
Bugün de Türkiye’de emekliyim ve
mucizevi bir şekilde yaşamayı sürdürüyorum.
Ayın başı maaş günü,
telefonuma gelen banka mesajını gördüğümde;
kısa bir sevinç dalgası yayılıyor içime.
12 bin 500 TL yatmış.
Türkiye’de en düşük emekli maaşı bu.
Ama o sevinç uzun sürmüyor; hesap yapmaya başlıyorum.
Kira 8 bin TL, market alışverişi en az 5 bin TL.
Peki ya diğer ihtiyaçlar?
Maaşın yetmesi zaten mümkün değil.
Pazara gidiyorum.
Karnabahar, pırasa gibi ucuz sebzeleri seçiyorum.
“Bunları nasıl pişiririm ki?” diye düşünürken,
tereyağı yerine sıvı yağ kullanmayı planlıyorum.
Zeytinyağlı yaparım, sonuçta sağlık için iyi, değil mi?
Her şeyin bir çözümü var gibi görünse de,
sorun artık; çözümler bulmak değil, sürekli bu çözümleri yaratmak zorunda kalmak.
Ek iş zorunluluğu: emeklinin ikinci hayatı
Emekli olmanın,
bir anlamda "işten emekli olmak" olmadığını
fark ediyorsunuz, bir süre sonra.
Maaş yetmediği için ek iş yapmak zorunda kalıyorsunuz.
Sabah pazar alışverişine giden kişi,
akşam komşunun çocuğuna özel ders veriyor ya da kuryelik yapıyor.
Belki bir markette kasiyerlik, belki bir kafede garsonluk…
İşin adı önemli değil;
önemli olan elektrik faturası gelmeden, birkaç kuruş daha biriktirebilmek.
Komşum Hasan Amca, 40 yıl fabrikada çalıştıktan sonra emekli olmuş.
“Bu yaştan sonra dinlenirim artık,” diye düşünürken;
maaşıyla geçinemeyeceğini fark etmiş.
Şimdi mahallenin, bakkalında akşamları tezgahtarlık yapıyor.
“Eve ekmek götürebilmek için çalışıyorum, başka çarem yok” diyor.
Oysa emeklilik;
hayatın yavaşladığı, biraz olsun keyifli hale geldiği, bir dönem olmalıydı.
Orta direğin çöküşü
Bir zamanlar “orta direk” dediğimiz kesim,
şimdi dar gelirli kategorisine geçmiş durumda.
Maaşlar enflasyon karşısında erirken;
çocukların eğitim ve sağlık masrafları, karşılanamaz hale geldi.
Komşum Ayşe, iki çocuğuyla tek maaşa bakıyor.
Çocuklardan biri hasta olmuş, ilaçlarını alması gerekiyor ama;
reçetedeki üç ilacın fiyatı, bütçesini çoktan aşmış.
“Hangisini alabilirim diye düşündüm,” diyor.
“İkisinden vazgeçtim, sadece ateş düşürücüyü aldım.”
Eğitim de farklı değil.
Çocuğunu dershaneye göndermek, artık bir hayal.
Zaten; okul için gerekli kitap, defter, kıyafet gibi masraflar bile;
tek başına devasa bir yük.
Ayşe’nin en büyük korkusu;
çocuklarının, iyi bir eğitim alamadığı için
gelecekte de kendisi gibi geçim sıkıntısı çeken bireyler haline gelmesi.
Türkiye’de emekliysem nasıl yaşarım?
Türkiye’de emekliyseniz; hayatta kalmak, bir sanata dönüşür.
Öncelikle; ihtiyaçlarınızı en aza indirmeniz gerekir.
Çayın yanına şeker koymak bir lüks haline gelebilir, ama;
hayal gücünüzü kullanarak, eksikleri hissetmemeye çalışabilirsiniz.
Gıda alışverişi yaparken, sadece fiyatları analiz etmek bile; bir beceriye dönüşür.
Markette ya da pazarda,
“3 kilo patatesin yüzde 25’i kaç TL eder?” gibi hesaplamalar yaparak,
zihninizi meşgul edebilirsiniz.
Sosyal dayanışma ise; bu süreçte kurtarıcınız olabilir.
Komşularla yapılan basit bir takas sistemi, hayatınızı kolaylaştırabilir.
Siz karnabahar götürürsünüz, komşunuz size birkaç dilim ekmek verir.
Ayrıca; hayal kurmayı, asla bırakmamalısınız.
Avrupa’da emekli olsaydınız, hayatınızın nasıl olacağını düşünmek;
belki de kısa bir süreliğine, sizi mevcut gerçeklikten uzaklaştırabilir.
Türkiye ve Macaristan: Bir emeklilik kıyaslaması
Macaristan’da, emekli maaşı yaklaşık 650 Euro seviyesinde.
Kira, market ve temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra
bir sinema bileti ya da bir kahve içmek, hayal değil.
Türkiye’de ise;
emekli maaşı 12 bin 500 TL, yani; yaklaşık 380 Euro.
Türkiye’de, maaşınızı aldıktan sonra ilk düşündüğünüz şey;
“Acaba, elektrik faturasını ödedikten sonra; ekmek alabilecek miyim?” oluyor.
Macaristan’da, enflasyon oranları yüzde16-18 seviyesinde tutuluyor ve
maaş zamları, bu oranlara paralel yapılıyor.
Türkiye’de ise; enflasyon oranları ve maaş artışları arasında uçurum var.
Bunun sonucunda; emekliler, her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor.
Sonuç: Hayatta kalıyor muyum?
Türkiye’de emekli olmak, yalnızca ekonomik bir mesele değil;
bir hayatta kalma sanatı.
Gelirinizi, giderlerinizi, hayallerinizi ve gerçeklerinizi
sürekli, bir denge içinde tutmaya çalışıyorsunuz.
Çoğu zaman, bu dengeyi tutturmak imkânsız oluyor ve baştan başlıyorsunuz.
Ama; yine de umut etmeyi bırakmayalım.
Belki bir gün maaşlar gerçek enflasyona göre düzenlenir,
refah payı eklenir ve emekliler sadece hayatta kalmak için değil;
yaşamlarını daha keyifli hale getirmek için maaşlarını kullanabilir.
O güne kadar; Türkiye’de, emekli kalma sanatıyla yaşamaya devam ediyoruz.
- 50 yıl sonra sıkıyönetim: Nereden nereye
- Türk KOBİ’leri ve küresel finansa erişim
- Küresel piyasa tahminleri
- Trump ve Harris: Kazanan Türkiye olsun
- KOBİ'lerin altında patlayan bomba
- 101. yılda çözüm önerileri
- KOBİ’lerde örgütsel psikolojik yaklaşım
- Uluslararası yatırım fırsatları ve riskler
- Yoksullaştıran ekonomik büyüme