-
Sezer KOYUN
Tarih: 06-11-2024 15:52:00
Güncelleme: 06-11-2024 16:27:00
Türkiye üzerindeki ekonomik etkileri farklılaştıran politikalar...
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimleri, sadece ABD içinde değil;
küresel ölçekte, ekonomik dengeyi etkileme kapasitesine sahip bir süreçtir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de
bu sonuçtan çeşitli yönlerden etkilenmektedir.
Donald Trump ve Kamala Harris’in yaklaşımları ise;
Türkiye’nin ekonomisi ve dış ticaret politikası üzerinde
birbirinden oldukça farklı yansımalar doğurabilecek bir karşıtlık oluşturmaktadır.
İşte her iki adayın;
geçmişine, sosyo-ekonomik yaklaşımlarına ve
Türkiye için oluşturabilecekleri senaryolara dair; olasılıklar farklıdır.
Trump: Koruyucu Ekonomik Politikalar ve Ticaret Savaşları:
Donald Trump, iş dünyasından gelmesi ve pragmatik liderliğiyle tanınır.
Trump’ın ekonomi politikaları;
ABD üretimini öne çıkaran,
ticaret açığını kapatmayı hedefleyen ve
Çin ile girdiği ticaret savaşıyla dikkat çeken bir çizgiye sahiptir.
Trump döneminde, ABD’nin daha izole bir ekonomik politika izleme eğilimi güçlendi ve
bu, Türkiye gibi ABD ile ticaret yapan ülkeleri etkiledi.
Trump, ekonomi politikalarında korumacı bir duruş sergileyerek;
ithalat vergilerini artırma,
ABD dışı yatırımları sınırlama ve
ABD ekonomisini kendi iç kaynaklarıyla güçlendirme hedeflerini benimsedi.
Trump’ın Türkiye’ye etkisini;
bu korumacı yaklaşımın,
özellikle Türk şirketlerinin ABD’ye ihracatını daha zor hale getiren
ticaret bariyerleri ve yaptırım tehditleri ile Türkiye’yi etkilemeyeceği nettir.
Özellikle; örneğin, yakın geçmişte Türk çeliğine uygulanan yüksek vergiler;
Türkiye’nin, bu sektörde ABD pazarında daha az yer bulmasına neden oldu.
Türkiye’nin savunma sanayiinde ABD’ye olan bağımlılığı ise;
Trump’ın NATO üyelerine daha fazla askeri harcama baskısı uygulamasıyla
kendini gösterdi.
Trump’ın ekonomik bakış açısı;
Türkiye’yi daha bağımsız ekonomik adımlar atmaya zorlayarak,
alternatif pazarlar arayışını hızlandırdı.
Kamala Harris: Küresel Ekonomiye Entegrasyon ve Sosyal Politikalar:
Kamala Harris ise;
senatörlük geçmişi ve toplumcu politikaları ile bilinir.
Daha liberal bir ekonomik yaklaşımı benimseyen Harris;
küresel ekonomiye entegrasyonu ve çevre politikalarını destekleyerek,
serbest ticareti önceleyen ve
yeşil enerjiye yatırım yapmayı hedefleyen bir çizgiyi savunur.
Harris, Çin gibi küresel aktörlerle olan ilişkileri yeniden gözden geçirme ve
uluslararası ticareti geliştirme yanlısı, bir politika izlemeyi planlamaktadır.
Bu doğrultuda, Harris'in seçilmesi halinde;
ABD’nin Avrupa ve Asya ülkeleriyle olan ticari ilişkileri,
daha istikrarlı bir düzeye taşınabilir.
Harris’in Türkiye üzerindeki ekonomik etkileri ise;
Trump’tan farklı bir yapıda olabilir.
Örneğin; Harris yönetiminde çevreye duyarlı politikaların benimsenmesi,
Türkiye’nin yeşil enerji projeleri geliştirmesi ve
bu alanda ABD ile iş birliğini artırması için bir fırsat yaratabilir.
Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılacak yatırımlar,
enerji sektörü için olumlu bir ivme sağlayabilir.
Harris’in ticareti daha serbestleştirici bir yaklaşımla ele alması,
Türkiye’nin ABD’ye ihracatını daha kolaylaştıran bir yapı sunabilir.
Bu durum;
Türk ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olan ihracat için
olumlu bir gelişme olacaktır.
Bu noktada sorulması gereken soru,
Sosyo-Ekonomik Yaklaşımları: Toplum Temelli mi, Piyasa Odaklı mı? olmalıdır.
Trump ve Harris’in sosyo-ekonomik yaklaşımları,
yalnızca ekonomi politikalarında değil;
aynı zamanda, ülkeler arası ilişkilerde de farklılık göstermektedir.
Trump, ekonomik başarıyı piyasa bazlı bir değerleme üzerinden ele alırken;
bireysel kazanımları destekleyen ve
vergileri düşürmeyi amaçlayan bir duruş sergilemektedir.
Bu durum;
piyasa dinamiklerine dayalı bir sistem yaratırken,
refahı belirli kesimlere yaymakta yetersiz kalabilmektedir.
Trump’ın bu yaklaşımı, ekonomik göstergeleri artırmayı hedefleyen;
ancak, sosyal refah dağılımını önemsemeyen bir politika olarak görülebilir.
Bu da uluslararası ilişkilerde pragmatik bir yaklaşım benimseyerek,
ticaret ve savunma gibi stratejik alanlarda, faydacı kararlar almasına neden olmaktadır.
Harris ise; sosyal refahın geniş bir alana yayıldığı,
çevre politikalarının ve sosyal programların önemsendiği
bir yaklaşımı savunmaktadır.
Bu durum;
uluslararası ilişkilerde daha geniş bir bakış açısı benimsenmesi,
ticarete sosyal değerlerin dahil edilmesi ve
çevreyi koruma politikaları gibi etkenleri öne çıkarmaktadır.
Türkiye açısından bu durum;
çevresel sürdürülebilirlik projeleri, eğitim ve sağlık gibi alanlarda,
ABD ile daha kapsamlı bir iş birliği yapılmasını sağlayabilir.
Örneğin; Harris’in destekleyebileceği uluslararası çevre fonları veya sosyal programlar,
Türkiye’de de bazı alanlarda, daha kapsamlı ekonomik ve sosyal destek olanakları yaratabilir.
Seçim sonuçlarının Türkiye Üzerindeki Etki Senaryoları’na gelir isek;
yarışı Trump’ın kazanması durumunda;
Türkiye’nin, ABD ile ticaret konusunda daha zorlayıcı koşullarla karşılaşması muhtemeldir.
Özellikle; çelik, tekstil gibi sektörlerde
Türkiye için koruyucu vergi duvarları devam edebilir.
Türkiye’nin savunma sanayii konusundaki bağımlılığı,
NATO kapsamında daha fazla mali yükümlülük talebiyle karşılaşabilir.
Trump’ın döneminde uygulanan ekonomik yaptırımların devam etmesi durumunda,
Türk Lirası üzerindeki baskı artabilir ve enflasyonist bir ortam oluşabilir.
Öte yandan, yarışı kazananın Harris’in olması durumunda;
Türkiye için küresel ticarete daha açık bir ABD ile karşı karşıya kalabiliriz.
Çevre ve enerji politikalarına yönelik iş birlikleri,
Türkiye’nin yeşil enerjiye daha fazla yatırım yapmasını teşvik edebilir.
Türkiye’nin ABD’ye ihracatını artıran ve
çevre duyarlılığı çerçevesinde ticareti kolaylaştıran bir yaklaşım;
Türk ekonomisinin dengelenmesine katkı sunabilir.
Ancak; insan hakları ve demokrasi konusundaki hassasiyeti nedeniyle Harris,
Türkiye’yi bu alanlarda daha fazla reform yapmaya teşvik edebilir.
Bu da; Türkiye için sosyo-politik bir baskı unsuru oluşturabilir.
ABD seçimlerinin Türkiye üzerindeki etkisi,
adayların benimsedikleri farklı ekonomi politikaları nedeniyle;
önemli bir ayrışma gösterecektir.
Trump’ın korumacı politikaları,
Türkiye gibi gelişen pazarları zorlayıcı bir atmosfer oluştururken;
Harris’in daha sosyal ve çevre dostu politikaları,
Türkiye için yeni fırsatlar yaratabilir.
Türkiye, ABD ile olan ilişkilerini güçlü tutarak;
her iki senaryoda da kendine avantaj sağlayan, stratejik hamlelerde bulunabilir.
Hem savunma, hem ticaret, hem de çevre alanında iş birliklerinin devamı,
Türkiye’nin, bu küresel belirsizlik ortamında;
kendine en uygun stratejiyi geliştirmesine, yardımcı olacaktır.
- 50 yıl sonra sıkıyönetim: Nereden nereye
- Türkiye’de emeklilik: Hayatta kalmanın sanatı
- Türk KOBİ’leri ve küresel finansa erişim
- Küresel piyasa tahminleri
- KOBİ'lerin altında patlayan bomba
- 101. yılda çözüm önerileri
- KOBİ’lerde örgütsel psikolojik yaklaşım
- Uluslararası yatırım fırsatları ve riskler
- Yoksullaştıran ekonomik büyüme