gaziantep escort

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Doğa ile savaş halindeyiz

Son zamanlarda denizlerimizdeki müsilaj ile tekrar deniz kirliliği gündeme geldi. Bu maalesef senelerdir böyle idi. Deniz ve akarsularımıza baktığımız zaman, zamanla nesli tükenen balık türleri bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Bazı uzmanlar bu durumu yanlış, zamansız avlanma olarak tanımlıyor.

 

Elbette ki bilinçsizce avlanmanın etkisi de vardır. Geçmiş dönemlerde çevre kirliliği sinema filmlerine konu olmuştu. Karadeniz’e baktığımız zaman eskiden 300 civarında yaşayan deniz canlısı türünün bu günlerde maalesef 15 civarına kadar düştüğünü yine uzmanlar belirtiyor.  Bu durum bilinçsiz avlanmadan daha ziyade fabrika ve evsel atıkların arıtılmadan denize dökülmesi sonucu meydana geliyor.

 

Marmara Denizi’nde 124 olan deniz canlı türü ise yaklaşık 7’lere kadar düştü. Bu durumu bilinçsiz avlanma veya yanlış avlanma mı yarattı? Denizlerimizi kirlenmesi sonucu mu meydana geldiğinin araştırılması gerekir diye beyanat verenler çevreyi katleden katilleri aklamaktan başka ne gibi amaçları olabilir?

 

Hangi insan kirli ve oksijenin yok olduğu bir ortamda yaşayabilir. Biz insanlar kendimize reva görmediğimiz böyle bir ortamı bu dünyayı ortak kullanmamız gereken canlılara maalesef reva görüyoruz. Onların yaşam alanlarını tahrip ederek yok ediyoruz.

 

Peki bu durum ne uğruna yapılıyor? Tümüyle para uğruna… Bu durum maalesef toplumun bütün kesimleri tarafın biliniyor ve bir çoğumuz bu duruma sessiz kalıyoruz. Kimimizin işyeri kirletiyor işsiz kalmamak için sessiz kalıyoruz. Kimimiz işten dinlenmeye vakit dahi bulamadığımız için çevremizde olan bitenden bihaber yaşayıp gidiyoruz.

 

Kimimiz siyasi görüşümüzden dolayı iktidar veya yerel yönetimde olan partimizin sorumluğunda olan alandan dolayı sessiz kalıyoruz. Unutmamak gerekir ki bu dünya bizim değil. Gelecek nesillere temiz, yaşanabilir dünya olarak bırakmamız gerekir.

 

Yazının başında belirtiğim gibi geçmişte de çevre kirliliği vardı. Ama doğa artık bu ağır tahribatı kaldıramıyor. Bize sinyal verircesine yaşam alanımızı da etkileyecek şekilde bu pisliği kusuyor. Bu ağır tahribat nasıl bu duruma geldi diye baktığımız zaman sanayileşmenin artan yükü ve kırsal kesimlerden şehir merkezlerine göçün önemli etkisi olduğunu görüyoruz.

 

Arıtılmadan doğaya atılan kimyasal atıkların doğal yaşam alanlarını hızlıca öldürdüğüne şahit oluyoruz. Şehirleşen ve sanayileşen toplumumuzun ne yapması gerekir? Evsel, sanayi tipi atıkları kimyasal maddelerden ayrıştırarak tekrar doğanın kullanımına sunmayı başarması...

 

Evsel atıkları belediyelerin sorumluluğunda olduğunu biliyoruz. Sanayi tipi fabrikalarımız ise kimyasal atıklarını arıtıp doğa ile buluşturması gerekirken, tersini yaptıklarından sosyal medyada bilinçli vatandaşlarımız vasıtası ile haberdar oluyoruz.

 

Daha sonra cengaver, vatanperver ana akım medya tarafından haberleri yapılıyor. Sonuç aynı tas aynı hamam misali aynen devam ediliyor. Belediyeler arıtma tesisi yapmaktansa göze gelir, vatandaşın ruhunu okşayacak hizmetler yapmayı tercih ediyorlar. Bu hizmetleri sunarken yaptıkları anormal tanıtım masrafları bütçelerine büyük gedikler oluşturuyor.

 

Ve tabi ki herkes tarafından artık siyaset içinde ahbap çavuş ilişkisi ile dağıtılan ihaleleri göz önüne alacak olursak milletin parasının ne şekilde harcandığını daha net anlayabiliyoruz. Bu durum yerel yönetimlerin arıtma tesislerine ayırmasına gereken bütçeleri de yok ediyor.

 

Gelelim sanayi tipi fabrikaların neden arıtma tesisi kurmadıklarına veya bu duruma nasıl göz yuımulduğuna... Hatırlarsanız Manisa Soma’da 301 madencimiz kaza diye nitelenen o katliamda hayatını kaybetmişti.

 

Bu katliamda işletmenin işçi sağlığı ve can güvenliği ile ilgili ihmaller o dönem yazıldı çizildi. O dönemki Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı itiraf niteliğinde bir açıklama yapmıştı. “Mevzuata aykırı bir işletmeyi tespit ettiğimizde kapatmaya karar veriyoruz. Telefonlarımız susmuyor araya hatırlı kişiler giriyor. O işletmeyi kapatamıyoruz.”

 

Sormadan geçemiyeceğim sizden usulsüz bir iş isteyen şahıs nasıl hatırlı olabilir? ‘Siyasilerimiz ve bürokratlarımız aynı baskıya mı maruz kalıyor’ diye düşünmekten insan kendisini alıkoyamıyor. Sosyal medyada karşıma çıkan Dilovası Dil Deresi Mevkii’nde bir fabrikanın kimyasal atıklarını sorumsuzca akarsuya döktüğünü canım yanarak gördüm.

 

Yine sosyal medya aracılığıyla gördüğüm Ergene Nehri’ni fabrikaların kimyasal atıkları ve evsel atıkların kirlettiği.... Bu durumu örneklerle çoğaltabiliriz ama artık doğa bu kirlenmeyi kaldırmıyor. Biz insanlar ise çevre ve ahlak kirliliğine maalesef duyarsız kalıyoruz. Bu yozlaşma korkarım hem ülkemizi hem de bizi öldürecek.

 

Yazıma bana son zamanlarda çokça sorulan bir soruyu cevaplayarak son vermek istiyorum.

Biz ne zaman düzeliriz?

 

Bünyemiz ahlak ve maddi kirliliği ne zaman kusarsa o zaman düzeliriz. Bu kirlilik kimi insanın çıkarları ile örtüşür sessiz kalır; kimileri de yokluk içinde yaşamaya kabul edip yanlışlığa kirliliğe tepki koyar. Toplum olarak tepki koymadığımız sürece düzelmeyiz dostlarım.

 

mustafaatalay02@hotmail.com

 

Bu yazı 4292 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum