-
Çetin ÜNSALAN
Tarih: 01-10-2024 22:54:00
Güncelleme: 01-10-2024 22:54:00
Türkiye’nin en önemli sektörlerini saymaya kalksak başında tekstil hazır giyim gelir. Gerek istihdamdaki rolü, gerekse de ihracatta kg/dolar bazındaki performansı ile çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Hatta bir dönem ‘Türkiye tekstilden çıkmalı’ şeklinde bakan düzeyinde açıklamalar yapılırken, ‘Dünyada ilk beşe giren kaç sektörümüz var’ diye soruyu ortaya koymuş, sıkıntının sektörde değil, ülkenin üretim ekosisteminde olduğunu belirtmiştim.
Bu yüzden gönül rahatlığıyla bu satırları yazıyorum. Halen de sektörün ülkemiz için önemli olduğunu belirtiyor, ama farklılaşarak hayatına devam etmesi gerektiği konusundaki düşüncemin de altını çiziyorum.
Son dönemde rekabetteki zorluklar, kurun baskı altında tutularak aşırı değerli TL yaratılması ve TL maliyetlerinin anormal artması, ihracat gelirlerinin TL’ye çevrilerek kur riskinin bindirilmesi, ciddi vergi ve prim yükleriyle boğuşması konusundaki sorunlarının da farkındayım.
Fakat bunların çözümü açlık sınırının altında yaşanan bir ülkede, insanları köle fiyatı çalıştırarak ayakta kalmak da değil. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Müşterek Başkanı Ramazan Kaya şunları söylüyor; haberden aktarayım:
“…Kaya, hükümetten taleplerini sıralarken “Bizim için en önemli konulardan biri de asgari ücretin OVP’deki yeni dönem enflasyon hedefi ile belirlenmesi. Maliyetlerimizi ancak bu şekilde dengeleyebiliriz” dedi…”
Bu açıkça çalışma arkadaşını kurban etmektir. Denilecek ki, zaten asgari ücret uygulamıyorlar. Ne uygulanıyor? Ortalama verilen fiyatın da yoksulluk sınırının yarısı civarında gezdiğini biliyoruz.
Burada çalışanın aldığı ücreti tartışıp, gerçek olmayan enflasyonu bile konuşmayıp, hayallerdeki enflasyon üzerinden insanların zam almasını talep edip, sonra da mal satacak insan aramak öncelikle komik, sonra hesap bilmemezliktir. Evinde güçlü olmayan hiçbir sektörün ihracat pazarlarında rekabet şansı yoktur.
Hem nitelikli personel bulamadığından yakınıp, hem de açlık maaşlarıyla insanları sınava sokmayı talep etmek, ücretler üzerindeki anormal vergi ve primleri tartışmaktan kaçınıp, güçsüzü feda etmek anlamına gelir.
O zaman ben Başkan Kaya’ya daha radikal bir öneriyle geleyim. Çıkarın tüm işçilerinizi ve çalışanlarınızı, yapın teknolojik yatırımları ve aynı ürünleri karanlık fabrikalarda üretin. Biliyorum bu, ülkenin istihdam politikası açısından sıkıntı olacaktır.
Fakat çalışma arkadaşını, asıl sorunun muhatabına kurban etmeyi göze alanın, bunu çok önemseyeceğini düşünmüyorum. Yapın karanlık fabrikaları ve girin fiyat rekabetine. Bakalım sorun çözülüyor mu?
Sürdürülebilirlik kavramının insanla birlikte şekillendiği, nitelikli iş yeri ve çalışma koşullarıyla birlikte okunduğu bir çağda, herkesin teknik tekstile, giyilebilir kıyafetler gibi açılımlara gittiği bir dönemde, aynı ürünleri sabit işçilik maliyetleriyle satışa sunun.
Sizce derdinize deva olacak mı? Bunca yıl geçmiş olmasına rağmen uluslararası markalar oluşturamadıysak, sürdürülebilirlik kapsamında su kullanımından atık yönetimine kadar çalışacak onca ders varken, verimlilik hesapları yapılmamışken, kapasite yatırımları iş hacmi hesaplamak yerine, alınan işe göre gerçekleştirilmişken, yurtdışında Türk firmaları birbirlerinin fiyatını kırmayı sürdürürken, ciroya ortak bir Maliye söz konusuyken mesele kapanacak mı?
Tamam çıkarın tüm işçileri ve karanlık fabrikalarda sıfır işçilik maliyetleriyle yapın üretimleri ve rekabet edin. Bunca yıl geçmesine rağmen vazgeçilmez olmayı başaramayan bir ülke olamamanın sorgulamasını yapmayacaksınız, verimlilikten, enerji tasarrufundan, teknolojinin doğru kurgulanmamasından, yeni ekonomiye uygun inovatif ürünler geliştirmemekten, katma değer yaratamamaktan ve tüm bunlara karşılık kurdan vergiye üretim ekosistemini yok eden ekonomi yönetiminden bahsedemeyeceksiniz, dönüp asgari ücret diyeceksiniz öyle mi?
Bu tavır, haklılık noktaları olmakla birlikte, dönüp sorunun çalışma arkadaşlarının ücreti olduğunu söyleyerek sergileniyorsa, muhataba bir eleştiri getirilemiyorsa, kümelenmeden tasarıma gerçek anlamda meseleleri tartışmak yerine, en son konuşulması gereken gider kalemine odaklanıp, diğerlerinin üzeri örtülüyorsa zaten 21. yüzyılın iş insanına sahip miyiz, önce bunu tartışmalıyız.
2024 yılını bitirmeye hazırlanıyoruz, ama Türkiye’nin en önemli sektörünün en önemli kurumunun temsilcisi bütün gelişmeleri ve sorunları kenara koyup, ‘ücretler’ deyip, bunun üzerinden rekabet vurgusu yapmayı tercih ediyorsa, orada zaten gerçekleri söyleyen kalmamış demektir. Son kez teklif ediyorum. Çıkarın işçilerinizi ve karanlık fabrikalara geçin. Bakalım zihniyet değişmeden rekabet şansı doğuyor mu?
Rahmetli Demirel’in çok sevdiğim bir sözü vardır. Onu TGSD Müşterek Başkanı Ramazan Kaya’ya hatırlatayım: Haklı olmak değil, haklı kalmak önemlidir.
- TÜİK’e 30 gün süre
- Sorun göçmen işçi mi; kaçak işçi mi?
- Yapısal reform cikleti
- Kiraya yetişemeyene ev satmak mümkün mü?
- İki anahtarlı havuç tarlası
- Enflasyon yeniden hesaplansın talebi
- Konut çözümü yine gündemde
- Mutfak tüketiciyi eritiyor
- Kime mal satacaksınız?
- Maliyeti beklenti zannediyorlar
- Yok pahasına
- Stratejik önem yeterli mi?