gaziantep escort

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Hayalet istihdamı

Açıklanan haliyle bile tartışmalı olan atıl iş gücü sayısında önemli bir oynama olmazken, Türkiye’de işsizlik sürekli geriliyor. Bu yeni işsizlerin katılmadığını kabul etsek bile, işsiz sayılmayanların sayısının devamlı arttığını bize anlatıyor.

 

Yani daha çok perdelediğimizde, daha az işsiz rakamına ulaşıyoruz ve hemen arkasından yetkililer çıkıp, ne kadar başarılı bir performans gösterdiğimizi anlatmaya çalışıyor. Çalışıyor diyorum, zira sokaktaki gerçekliklerle bu oranların uymadığı, çalışanların da büyük bir çoğunluğunun açlık sınırında ya da en iyi ihtimalle yoksulluk sınırının çok uzağında rakamlara çalıştığını biliyoruz.

 

Mesleksizleştirme politikasının bir ürünü olarak, belli başlı mesleklerde, o da eleman bulunamadığı için verilmek istenen astronomik rakamlar üzerinden bir ekonomi algısı oluşturmaya çalışışa da, sadece 3 trilyon TL’yi vuran tüketici borcu bile, insanların geçinebilecek paraları kazanmadığını kanıtlıyor.

 

Ülkede işsizlik sürekli geriliyor. Peki hangi koşullarda? Madem işsizlik çok yüksek, reel sektör neden sürekli nitelikli personel açığından ve personel bulamamaktan söz ediyor? Hatta madem çarklar dönüyor; tekstilden başlayarak konkordato kuyruğuna giren bu firmalar kim?

 

Şu bir gerçek ki her şeyi yok sayarak hallettiğimizi ya da halledeceğimizi zannederek, gözlerimizi kapatıp uçuruma doğru koşar adım gidiyoruz. Oysa baksak ve en önemlisi görebilsek, gerekli önlemleri alıp, rota değiştireceğiz.

 

Lakin bir rakam tutkusu içinde alınan yol, ülkedeki faturayı arttırdığı gibi, sorunların da büyümesine neden oluyor? Eski Western filmlerindeki hayalet kasabalara dönen bir görüntü veriyoruz.

 

Kasaba ortada, ama yaşayan yok. Bu noktayı görmezden gelerek, kasabanın ne kadar sessiz olduğuyla övünen garip şeriflere sahibiz. Oysa terk edilmiş bir kasaba ne kadar anlamsızsa, insanların geçinemediği bir ülkenin ekonomik olarak iyi sonuçlar vermesi de o kadar manasız bir anlam taşıyor.

 

Döviz riskimizi görmezden geliyoruz, hatta elimizde olanlarla kurun üzerine basıp, sonra da döviz problemini aştığımızdan söz ediyoruz. Enflasyon rakamlarını sepetteki ağırlıklarla oynayarak ve yine genellikle tüketim yapılan ürünlerin etkisini azaltarak düşürüp, sonra da enflasyonla mücadele ettiğimizi anlatıyoruz.

 

İşsizi yok sayan, enflasyonu görmeyen, dövizi umursamayan, dünyadaki gelişmeleri yok sayarak, dünyanın bizi kıskandığını zanneden bir fotoğraf içerisinde sıkışınca dünya fiyatlarına atıfta bulunuyoruz.

 

Ama orada da bakıyorsunuz ki, dünyada sistematik olarak gıda fiyatları düşerken, bizde rekor düzeyde artıyor. Rekor düzeyde çünkü bir yandan satın alma gücünün de düştüğünü dikkate alırsanız, makas artışlardan çok daha yıkıcı etkiye neden oluyor.

 

Akaryakıt fiyatlarından söz ediyoruz, ama Avrupa’da yüzde 1,5 artarken, aynı sürede bizde yüzde 110’un üzerindeki fiyat artışlarının nedenini açıklama zahmetine bile girmiyoruz. Türkiye’nin ekonomik problemleri elbette var.

 

Çözülemez mi? Kabul ettiğiniz her sorun, akılcı bir yaklaşımla çözüm kulvarına girmiş demektir. Ama bizde her şeyi reddeden, ama iliklerine kadar insanları yaşadığı sorunlar yumağı oluştu. Buna da yokmuş muamelesi yapıyoruz.

 

cetinunsalan@yahoo.com

Bu yazı 3965 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum