-
Cengiz HERGÜNLÜ
Tarih: 12-03-2023 20:49:00
Güncelleme: 04-04-2023 18:09:00
Sanayi devriminin -özellikle İngiltere ve Batı Avrupa’da-
gelişmesi ile eşdeğer olarak;
aynı anda teknolojilerin, yeni endüstrilerin gelişmesi de tetiklenmiş,
firmalar yeni teknolojileri elde edebilmek için
yoğun biçimde yeni kaynaklara ihtiyaç duymaya başlamışlardır.
Bu yüzyılda da; yatırım yaparak büyümeye çalışan birçok işletme,
kaynaklarının önemli bir kısmını dış kaynaklardan bulma eğilimdedir.
KOBİ’ler; bu anlamda, sınırlı öz sermayeye sahip olduklarından,
en fazla dış kaynağa ihtiyaç duyan işletmelerdir.
Çünkü; gelişmekte ülke durumunda olan Türkiye’de,
KOBİ’ler mevcut kredi kaynaklarından,
sadece 'yüzde 4’ civarlarında yararlanma imkânı bulabilmektedirler.
Kıt olan finans kaynaklarıyla büyümeye çalışan KOBİ’lerin,
finans kaynaklarını etkin biçimde değerlendirebilip değerlendiremedikleri,
kısaca; işletme finansal yönetimi konusuna nasıl yaklaştıkları;
sahip yönetici konumunda olanların, davranış biçimlerinin nasıl şekillendiği
önem arz etmektedir.
Bu yaklaşımları yorumlayabilmek için
dünya’da, finansal ilerlemenin nasıl geliştiğine dair; kısaca bir bakmamızda fayda var.
18.yüzyılın sonlarında,
Bati Avrupa da başlayan birinci sanayi devrimi dönemlerinde;
Osmanlı İmparatorluğu, sanayi devrimindeki gelişmelere ayak uyduramadığından;
finansın gelişmesini, yine sanayisi gelişmiş ülkelerin kaynaklarına bakarak, açıklamamız gerekiyor.
Bu bağlamda;
Finansal Yönetim, 1900’lerin başına kadar ekonominin bir dalı olarak kabul edilmişken;
1950’li yıllara kadar, finans kavramı; sadece para bulma veya fon tedariki olarak anlaşılmıştır.
Daha sonraki yılların başlarından itibaren;
ayrı bir Finans dalı olarak işlem görmeye başlamasıyla birlikte,
fonların tedarikinin yanında, fonların yatırımıyla da ilgilenilmeye başlanmıştır.
Ülkeler arasında görülen hızlı ekonomik kalkınmalar,
teknoloji ve piyasalardaki hızlı değişmelerle birlikte artan rekabet baskıları,
sermaye fonlarının;
alternatif kullanım yerleri arasında,
daha dikkatli ve sistemli bir biçimde dağıtılmasını gerektirir hale gelmiştir.
Firma bilançosunun pasif değerlerini oluşturan kaynakların;
tedariki yanında, bu kaynakların aktif varlıklar arasında bulunan
çeşitli iktisadi değerlerin, nasıl bir dağılım göstermesi gerektiği de,
finans dalının uzmanlık alanına girmektedir.
Anlaşılıyor ki;
finans yönetiminin görevleri arasında,
artık; yalnız firmaların gereksinme duyduğu kaynakların sağlanması yanında;
yatırım politika ve stratejilerinin belirlenmesi de fazla önem arz etmektedir.
Hatta; firmanın büyüklüğü ve büyüme hızı ne olmalıdır; konularını,
finansal yönetime dahil edebiliriz.
İşletme finansmanının temel uygulamaları bakımından,
sonuçları etkileyen finans sorunları konusunda;
büyük veya küçük işletmelerin,
yönetim işlevleri bakımından bir fark olmadığını, belirtmek isterim.
Büyük-küçük firmalar arasında böyle bir fark olmamasına rağmen;
bazı KOBİ’lerde, asıl sorumluluğu dahilinde olan işletme amaçlarını dahi belirlemeyen ve
birimlere dağıtmayan sahip yöneticiler;
sadece kâr odaklı bakış açılarıyla,
finansal kaynak ve yatırımlar konusunda tek başına kararlar alabilmekte,
ihtiyaç duyulduğu anda fon bulabilecek eski banka yöneticilerini,
firmalarına finans yöneticisi olarak dahil etmektedirler.
Geçmiş dönem verilerine göre değerlendirme yapmak,
kaynak yatırım dengesini görmek ve
güncellemek isteyen finans müdürlüğüne, ilgili veriler verilmemekte veya
verilse bile, vergisel kaygılarla bu veriler gerçeği yansıtmamakta olduğundan,
güncel finansal durumu gösterecek raporlar oluşamamaktadır.
İhtiyaç duyulduğu anda, kaynak yaratmaya çalışan finans müdürlüğü;
muhasebe müdürlüğünün çıkardığı raporlara göre; kredi peşine düşmekte,
kredi bulabildiği müddetçe rağbet görmekte olup,
aksi durumda; işletmeyle ilişiği kesilmektedir.
Birçok durumda;
bundan sonraki kaynak yaratma, fon bulma işlemi;
muhasebe müdürlüğünden mali işler müdürlüğüne getirilen kişi tarafından yürütülmektedir.
Aynı ücrete terfi yapılmaktadır.
Bu şekilde, muhasebe iş ve işlemlerinden sorumlu olan kişi tarafından;
ayrıca, finans iş ve işlemlerinin dahil olduğu şekilde olan
bir finansal yönetim şekli de geçerli olabilir.
Fakat; işletme finansının kendi kuralları vardır ve
bunların hangi müdür tarafından yapılıyor olursa olsun,
KOBİ olsa dahi; aşağıdaki gibi basit şekilde olsa bile,
uygulanması gereken süreçleri vardır.
A- Sahip yöneticiler; öncelikle, işletme amaçlarını belirleyip yazılı hale getirmelidirler.
B- Bu amaçlara uygun bütçeler oluşturulmalı ve planlama yapılmalıdır.
C- İlgili planlara uygun olarak;
mali işler müdürü tarafından, yönetim tarafından belirlenen amaçlara uygun
finans politika ve stratejileri belirlenmelidir.
Aksi takdirde; finansal planlama aşamasında,
sadece muhasebe bilanço kârıyla yetinilmekle kalınır.
Oysa ki, tek başına kârı amaç edinmek;
gelecekte oluşabilecek risklerin dikkate alınmamasında,
göz ardı edilmesine etken olmaktadır.
Çünkü; kârın nasıl bir kâr olması gerektiği konusunda da, belirsizlikler bulunmaktadır.
Örneğin, Kârdan kastedilen;
kısa veya uzun dönemli kâr mı,
kâr oranı mı veya
kâr tutarı mıdır?
Kar ile risk arasında dolaysız bir ilişki vardır;
risk arttıkça karda artmakta, risk azaldıkça karda azalmaktadır.
Kâr konusu dahil, planlama yapılmadığı takdirde;
bu ilişkiyle tutarsal bağlantılar kurmak, oldukça zordur.
Ayrıca; finansal kararlar alabilmek, yatırımları planlayabilmek için
finans ilgililerinin finansal piyasaların işleyişi,
finansal kurumlar, vergi, fon maliyetini oluşturan faktörlerin,
faiz oranları ve faiz oranlarını oluşturan faktörlerin,
enflasyon, merkez bankası politikalarının, cari açık, ödemeler dengesi gibi konularda
bilgi sahibi olunması ve güncel gelişmelerin, takip edilmesi gerekir.
Finans işlemlerinin sorumluluğunu taşıyan yetkililer;
aynı zamanda, muhasebe iş ve işlemleriyle de ilgileniyorsa;
yardımcı sayısı artırılıp,
güncel gelişmeleri takip edebilmesi için
aynı zamanda internetin ilgili kurum ve sitelerinde gezinmesine müsaade edilmesi gerekir.
Finansın sadece fon sağlamaya yönelik önemi,
1950 yıllarına kadar devam etmiş ve
sonrasında bunun verimsiz olduğu kabul edilmiş olduğu göz önünde olmasına rağmen;
finans işlemlerine, ihtiyaç duyulduğu anda;
kaynak bulunması zihniyetiyle yaklaştığımız takdirde,
ekonomik krizler oluşturan bazı risklere karşı tedbir almaya ve
proaktif olmaya da hiç gerek olmayıp, 1950 yılında kalmaya devam edilebilir.
Yaşanmışlıklardan edinilen tecrübelere göre kaleme alınmıştır.
Genelleme yapılmasında bence bir sakınca yoktur.
Faydalı olması dileğiyle
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ
- Yöntembilimsellik ve ters köşe
- Değişmez ilişkiler ve sebep sonuç bağlantısı
- Kısa dönem yatırımlarının zorluğu
- Aile şirketlerinde soy bağına dayanan yönetim
- Fiyat dengesi ve asimetrik bilgi
- Benim kazancımdan sana ne? Yapay zekâ
- İç piyasa sinyalleri ve rasyonel işletme ortamı
- 19. yüzyıldan günümüz fakirliğine
- Yatırımdan kaçan şirketler
- Ekonomik belirlenimcilik...
- İşletme zor durumlarında yeterli sebep varsa…
- Finans veya finansallaşma farkı