-
Cengiz HERGÜNLÜ
Tarih: 07-08-2023 22:27:00
Güncelleme: 22-08-2023 09:42:00
Geçenlerde; yine, tüzel kişilik kazanmış bir üretim işletmesinde;
işletme finans fonksiyonunu - faaliyetlerini,
finansallaşma ile aynı kategoride gören bir sahip yöneticinin;
finansal kazançlar beklentisinin,
finans sorumluları ve diğer elemanları baskı altına aldığı ve
yoğun strese soktuğuna, şahit oldum.
Oysa; sorunun nedeni,
son yıllarda yaşanan ekonomik krizin çözüm yollarının,
genellikle yol gösterici konumunda olması gereken
makro boyuttaki politikaların uygulanması sırasında;
‘finansal’ işlemler dışında kalan çözüm yollarının tüketilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Özellikle; üretimi destekleyen yatırımlar,
zamanında ve yeterli düzeyde yapılamadığından;
sorunların çözülmesinde, finansallaşma kararlarının zorunlu uygulanması yolunun seçilmesi.
Veya; ekonomisi olgun ülkelerin,
gelişmekte olan ülkeleri borçlandırma prensipleri dâhilinde;
finansal alana yönlendirmesi dışında, başka bir yol kalmamış olmasından; doğmaktadır.
Seçim kaygısı nedeniyle uygulanan faiz indirimleri,
tasarrufların yatırımlara dönüşmesini sağlayacak politikaların uygulanmasını engellemiş;
bunun yerine, tasarrufları tüketim harcamalarına yöneltilen bir mekanizmaya dönüşmesine
yol açmıştır.
Ayrıca; yüksek seyreden enflasyon nedeniyle,
tasarrufların üstünde yapılan zorunlu harcamalar;
hane halklarının, finans sektörlerine borçlanmalarını, aşkın hale getirmiştir.
Borçlanılan mal ve hizmet bakiyelerinin içinde
ithalatın rolünü de atlamamak gerekir.
Yüzde 35’e çıkan dış ticaret açıklarını, bu anlamda bir gösterge olarak görebiliriz.
Finans sektörleri ise;
kendi çıkarları doğrultusunda,
üstün finansallaşma seviyesine uygun ‘serbestleşme’ adı altında,
diğer borçlanmaların yanında,
halkın önemli bir kesimini de içine alan bu ve benzeri (finansal-bireysel) borçlanmaları paketleyip,
satıma uygun ürünler haline getirip,
komisyon kazançları elde etme gayesiyle, tekrar tekrar pazarlaya bilmektedirler.
2008 yılı yaşanan finansallaşma krizine benzer bu işlemler,
bizim ülkemizde benzeri faaliyetler halinde devam etmekte ve
kamuoyunda kabul görmektedir.
Bankaların açıkladıkları yüzde dört yüze varan yüksek bilanço karlarının,
herhalde -üretime yönlendirilen- mevduat faizlerinden kaynaklanmadığına olan doğru inancımızı;
son yirmi yılda, bankaların yüzde 45’inin,
yabancı firmaların yönetimi altına dâhil olması; kanıtlar haldedir.
Makro boyutta, finansallaşmaya dayalı yüksek gelir elde etme gayretlerinin yarattığı
ülke çapındaki yöneylem algısı,
‘finans-dışı’’ işletmeleri de etkilemekte;
firmalar, ‘işletme finans yönetimi’ fonksiyonunu;
-esas amaç ve mevzularının dışında-,
önemli kârların elde edilebileceği,
rahat kazanç elde etme fonksiyonu olarak; görmektedirler.
Bazı finans-dışı firmalar da;
gerçek faaliyetlerinden elde edilen atıl değerlerin,
finansal faaliyetler ile tekrar değerlendirilmesi yolunu seçebilmekte,
asıl amaç ve faaliyetlerinden uzaklaşmaya başlamaktadırlar.
Eldeki fazla nakitlerden;
finans firmaları uzmanlığına sahip olunmadan,
finans fonksiyonunun çabaları ile finansal yüksek kârlılıklar yaratılmaya çalışılmakta.
Anlık verilen kararlar sonucunda;
süreçler bozulmakta,
işletme amaçlarından sapmalar ortaya çıkmakta,
dikkatler finansallaşma üzerine yoğunlaşmakta,
’’paradan para kazanma’’ rahatlığı ile belirsizlik yaratan riskler alınabilmektedir.
Risk ve getiri öngörüleri göz ardı edilebilmekte; günlük, haftalık, aylık gibi
kısa dönemli finansal kazançlar elde etmeye çalışan bir durum, kontrolü ele alır hale gelmektedir.
Oysaki; çağdaş finans anlayışlarına göre,
işletme finans fonksiyonlarının görevleri, finansallaşma yoluyla kazanç elde etmekten ziyade;
finans politika ve stratejileri saptamak,
bu politika ve stratejilere uygun programlar hazırlamak,
programların uygulanmasını gerçekleştirmek ve
uygulama sonuçlarını kontrol etmek gibi önemli görevleri bulunmaktadır.
İşletme finans fonksiyonunun esas faaliyet alanları ise;
- Firmanın büyüklüğü ve büyüme hızı ne olmalıdır?
- Firmanın kaynakları çeşitli iktisadi değerler –aktifler- arasında nasıl dağıtılmalıdır?
- Firmanın amacı açısından en iyi sonucu verebilecek kaynak bileşimleri nasıl sağlanmalıdır?
yönünde bir dağılım göstermektedir.
Finans dışı işletmelerin esas amacının,
finansallaşma yoluyla kazanç elde etmekten ziyade; (bu konularda vardır elbet)
firmanın esas faaliyet amaçlarına uygun finansmana ilişkin kararlar alınırken,
belirli bir ana amacı göz önüne almak zorunluluğu vardır.
Genelde bu zorunluluk;
işletmenin piyasa değerini en yüksek seviyede tutma amacı taşımaktadır.
Bunun içinde alınacak yatırım kararları ile
yatırımların finansmanında ihtiyaç duyulan likit değerlerin
nasıl elde edilebileceğini gösteren finans kararlarının,
hangi bileşimlerden meydana geleceği belirlenmelidir.
(Dr. Öztin Akgüç S:1-3)
Yapılması planlanan yatırımlara ait getirilerin, bu günkü değerlerini belirlemek ise;
yine finans fonksiyonun asıl görevleri arasındadır.
İşletmelerin devamlılığı açısından;
kısa dönemli finansal kazançlara yönelmek yerine,
işletmenin sürekliliğini sağlayacak döngüsel ekonomik kararlara, daha fazla ihtiyaç vardır.
Unutmayalım:
işletmelerin gerçek anlamda büyümesi için yatırım-finans kararlarının işbirliğine ihtiyaç vardır.
Alınması ve değerlendirilmesi gereken en önemli risk,
uzun veya kısa vadeli yatırım kararlarına ait olması beklenen bir risktir.
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENTÇİ
- Yöntembilimsellik ve ters köşe
- Değişmez ilişkiler ve sebep sonuç bağlantısı
- Kısa dönem yatırımlarının zorluğu
- Aile şirketlerinde soy bağına dayanan yönetim
- Fiyat dengesi ve asimetrik bilgi
- Benim kazancımdan sana ne? Yapay zekâ
- İç piyasa sinyalleri ve rasyonel işletme ortamı
- 19. yüzyıldan günümüz fakirliğine
- Yatırımdan kaçan şirketler
- Ekonomik belirlenimcilik...
- İşletme zor durumlarında yeterli sebep varsa…
- Aile şirketleri sahiplerinin, yönetimsel – verimsizlik sıkıntıları