-
Cengiz HERGÜNLÜ
Tarih: 16-09-2024 13:45:00
Güncelleme: 21-09-2024 13:42:00
Bilim gözlem yapmakla başlar.
Bilimin ilk çıkış noktasının, gözlem yapma olmasının öncesinde;
merak vardır.
Doğru merak; soru sormayı gerektirir.
Doğru merakın doğru sonuç çıkarabilmesi;
faydalı, yönlendirici bilgi edinilmesine yol açar.
Gözlem yapmak, sadece bilim insanlarına ait bir iş değildir.
Düşünen, merak eden, sorgulayan her insan; gözlem yapabilir.
Doğru gözlem yapabilmenin en başında;
tarafsız olabilmek, önyargılardan arınmak gerekir.
Sadece; kendi inanç, duygu ve düşüncelerimize yakın olanı takip etmek,
bunlara sıkı sıkıya bağlı olmak,
bazen; bilgi edinme sürecinde zarar görmemize neden olabilir.
Sırf kendi inançlarımızı doğru kabul etmemiz;
inançlarımızı destekleyen bilgileri kabul ederek,
diğer doğru olabilecekleri, gözden kaçırmamıza neden olur.
İnançlarımızı sorgulamadan kabul etmek,
(Burada kesinlikle dinsel inançlardan bahsetmiyoruz)
eleştirilere hemen karşı çıkmakla,
özellikle; doğru bilgi edinme anlamında zarar görebilir, yanlış kararlar alabiliriz.
Mesela;
kendi inanç ve düşüncelerimize yakın olan basını,
medya kuruluşlarını takip etmek;
dünyaya bir yerden bakmamıza yol açar,
diğer gelişmeleri, eleştirisel kıyaslama yapabilecek düşünceleri, bilgileri
daha ilk başta; reddetmiş oluruz.
Bilmek istediklerimizin çoğu,
inançlarımızın doğruluğundan ne kadar emin olduklarımız değil;
bu inancın yarattığı güvenin, tam olarak haklı olup olmadığıdır.
İnançlarımızın çoğunun doğruluğundan emin olmamızı haklı çıkaran şey;
onların iş görmeleridir.
Gündelik hayatımızda, içinde yaşadığımız dünyayla epey başa çıkıyoruz ve
bu olgunun kendisi, inançlarımızın çoğunun doğru olduğunu göstermektedir.
Eğer; onlar doğru olmasalardı, hayatımızı sürdürmede çok zorlanırdık.
Aslında; bireyler olarak bizim yapmamız gereken,
gözlemler sonucunda edindiğimiz bilgileri (doğru inançları)
yeniden teori haline getirmek değil;
bize lazım olan bilginin doğruluğunu her türlü kaynaktan takip edip,
yanıltılıp yanıltılmadığımızı anlamaktan (inancımızın güvenli olup olmadığı)
ibarettir.
Genelde; basın yoluyla topluma sunulan bilgilerin önemli kısmı
teori halinde getirilmiş (güven haklı hale gelmiştir) haldedir.
Bize düşen, söylenen ifadelerin;
yanlış anlamalara, yönlendirmelere yol açmaması yönünde,
gözlemlerimiz sonucunda akıl yürütmekten ibarettir.
Örneğin;
şu an ülkemizde, hepimizin canını yakan enflasyonun;
son zamanlarda düştüğü yönünde topluma empoze edilen bilgi,
siyasi kaygılarla mı yoksa gerçeği yansıtacak şekilde mi verilmiştir?
Enflasyonun düşmesinin, gerçeği nasıl yansıttığıdır.
Güvenin, haklı olup olmadığıdır.
Aşağıdaki enflasyon oranlarını örnek olarak alalım:
2021 Yılı 2022 Yılı Fark
Ocak ayı enflasyonu %100 %110 %10
Haziran ayı enflasyonu %120 %120 %0
Eylül ayı enflasyonu %130 %125 -%5
Burada, en önemli gözlemin;
‘yaşadığımız hayatın’ içinde yaptığımız alışverişlerin sonucunda,
ürün fiyatlarının devamlı artışı şeklindeyse,
yukarıdaki verilere göre; enflasyonun düştüğünden bahsedebilir miyiz?
Eğer; önyargısız, tarafsız olarak soruyu sorduğumuzda;
enflasyon gerçekten düşmüş müdür?
Belli yöne baskın olan basın yayın organlarında,
sürekli enflasyonun düştüğü söylemlerinin,
bizim karar almamıza katkısı o zaman nasıl olur?
Değişmez ilişkilerden kastımız;
ana kütleyi (enflasyonun sürekli arttığı)
belirlendikten sonra,
ana kütlenin sürekli arttığı değişmezliğine olan (Güvenin haklı olması)
gözlemlerden bahsediyoruz.
Örneğin; bir arabanın talebinin artması sonucu fiyatının artması, ana temadır.
Fakat; renk farklarının,
arabaya olan talebin artması üzerinde olabilecek etkisinin ise; sabit bırakıldığıdır.
Burada, ‘ana tema’ ‘talebi artan ürünlerinin fiyatının artacağı’ hipotezinin
bir ‘paradigmaya’ dönüşmüş olması, sabitlenmesidir.
Böyle ‘paradigmanın’ oluşmasının ön kabulünü ise;
gözlemler ve varsayımlar oluşturmaktadır.
Hipotezin doğruluğu, zaten test edilmiştir.
Bitmeyen yoksulluğu,
devamlı artan işsizliği,
çocuklarımızın geleceğine ait beklentilerin endişelerimizi devamlı artırıyor olduğunu
önyargısız olarak gözlemlediğimizde;
gerçek sonuçlara ulaşabilme imkânımız gelişir,
isteklerimizi; kamuoyuna daha güçlü olarak sunabilme avantajını yaratabilmiş oluruz.
Rasyonel beklentiler kuramında;
gerçekleşmeyi, beklentilerin inşa ettiğini,
beklentilerin, gerçekleşmeyi etkilediği yolundaki yaklaşım;
günümüzde oldukça kabul görmekte,
o nedenlerle de; itibar sahibi kişiler ya da kurumlar beklentileri etkileyerek,
gerçekleşmeye yön verebiliyorlar.
Örneğin;
birkaç ay veya yıl bazında,
enflasyon hedeflerini üst üste doğru olarak bildirmiş
saygın bir ‘Türkiye İstatistik Kurumu’, (Güveni haklı olan)
İzleyen yıllarda verdiği hedefler kabul görmeye başlar ve
bunun sonucunda alınan pozisyonlara bağlı olarak;
hedefler gerçekleşmeye başlar.
Ama; baz etkisiyle dahi,
kamuoyuna sunulan enflasyon yüzdeleri bile tereddüte (Güven haklı değilse)
yer veriyorsa; yukarıdaki açıklamalar ışığında,
diğer kaynakları da dikkate alarak ‘gözlem ve akıl yürütme’ yeteneklerimizi,
önyargılardan uzak, eleştirisel olarak geliştirmek zorundayız.
Kaynak:
Chris Horner – Emrys Westacott
''Felsefe aracılığla düşünme’’ syf.35 yararlanılmıştır.
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ
www.hergunlu.com
chergunlu@hergunlu.com
- Yöntembilimsellik ve ters köşe
- Kısa dönem yatırımlarının zorluğu
- Aile şirketlerinde soy bağına dayanan yönetim
- Fiyat dengesi ve asimetrik bilgi
- Benim kazancımdan sana ne? Yapay zekâ
- İç piyasa sinyalleri ve rasyonel işletme ortamı
- 19. yüzyıldan günümüz fakirliğine
- Yatırımdan kaçan şirketler
- Ekonomik belirlenimcilik...
- İşletme zor durumlarında yeterli sebep varsa…
- Finans veya finansallaşma farkı
- Aile şirketleri sahiplerinin, yönetimsel – verimsizlik sıkıntıları